24 Temmuz 2010 Cumartesi

Harvey Milk - A Small Turn of Human Kindness

İşte canlarım sludge aslında böyle bir şey. Ben bu dünyalıları anlamıyorum arkadaş. Pantera’nın hızlandırılmışına hardcore, yavaşlatılmışına sludge, BS rifi araklamışına doom diyorlar lan. Döverim. Neyse, ismini ünlü aktivist senatör, mükemmel insan Harvey Milk’den alan ( ve ekrana bakma şeklinden hala Sean Penn’in Milk’ini seyretmediğini anlıyorum, ters düşerim ) ve kanımca Melvins’in dünyadaki ter gerçek rakibi olan HM’i ben şahsen İzmir’in gülü Sterile Noiz Klan’ın herşeyi Ozan kardeşim sayesinde keşfettim. Keşfettim ve aşık oldum. Bir önceki albümleri “Life.. The Best Game In Town”ın açılış parçası “Death Goes To The Winner”ın eski işlerine oranla çok daha “normal” bir düzeneğe sahip olması ve grubun Relapse tarafından gazlanmasıyla, 2000’lerde coşan sludge trendine paralel olarak bir anda popülerleşen grup sanki bundan rahatsız olmuşcasına tarihinin en rahatsız albümüyle geri dönmüş. Aslında çok güzel de bir numara çekmişler zira bu hem grubun en ağır, en kasvetli, en terbiyesiz albümü olsa da “A Small Turn”, kapağından vokallerine, oradan sounduna kadar, tarz olarak indie sularından en çok çıktıkları albüm aynı zamanda. Şarkıları neredeyse hece hece söyleyerek standard dinyeicinin sabrını suyun dibine gömen vokalistimizin ardında ancak bir Melvins konserinde duyabileceğiniz bas davul yürüyüşleri ve feedbackli, ağıt yakan gitarlar dans ediyor. Açıkçası, dinlemesi zor ve her moda gitmeyecek bir müzik. Çok deneysel değil ama hiçbir şekilde formal de değil. Yine tıpkı Melvins gibi, sev ya da nefret et durumu tamamen olaya hakim. Sakın rahatsızım ben, garip müzikler sevcem ben, cool olcam ben diye bu sulara dalmayın, dalarsanız da seviyomuş numarası yapmayın, doğal olun. Bizde bu ayağa yatan birkaç arkadaş var, komik oluyorlar .

Nas & Damian Marley – Distant Relatives

Nas’tan nefret ederim. Nas, Xzibit , P Diddy isimlerini duyunca kafalarında Run DMC plaklarımı kırasım geliyor fakat gel gör ki elimde hiç Run DMC plağı yok. Yani evet, ben de o hiphop sevip de tam hakim olmayan ama şunları şunları bilirim diye caka satan heriflerden biriyim adamım, aye? Geyiği bir kenara bırakır ( ve kaçmayacağını varsayarak ) sadede gelirsek bu albümün benim için en önemli tarafı içinde “Africa Must Wake Up” isimli muhteşem sözlere sahip şarkıyı bulundurması. Bir zamanlar ırk ayrımcılığının yasal olduğu Güney Afrika’da siyahi bir liderin ayrımcılığı bitirerek hemen ardından vahşi kapitalizmin kucağına ülkeyi atması, tarihte pek sık rastlanan bir olay değildi. Ve evet bahsettiğim adam Nobel ödüllü Mandela. Şu an “ırkçılığın” olmadığı bu ülkede, fakirlik kol geziyor. Sadece “anti faşist” olmanın özgürlük getirmeyeceğini, yetmeyeceğini dünyaya Güney Afrika kanıtlıyor. Dünya kupasının Şakire’li şarkısına inat her maçtan önce ve sonra “Africa Must Wake Up”ı dinledim ve şu gereksiz ama doğru geyiğe kendimi kaptırdım; Kapitalizm Cehennem Silahı’nda Güney Afrika büyükelçiliği önünde eylem yapan Riggs gibidir. Filmdeki rolü gereği ayrımcılığa karşıdır ama gerçek hayatta Mel Gibson olarak faşonun önde gidenidir. Dünyanın en başarısız politik albüm eleştirisini okudunuz. Şimdi bir yerlerden şarkıyı bulup dinleyin ve hemen bana hak verin sayın okur. Zira bir gün daha erken ölmekten başka kaybedecek bir şeyi olmayan milyonlarca insanından oluşan aşırı ucuz işgücü ve onların bu durumunu ülkelerindeki diktatörlükler, çeteleri kullanarak stabil tutup yeni açacakları fabrikalarda bu insanları açlık sınırında çalıştırmayı planlayan ( Time dergisi, Temmuz ilk hafta sayısı ) sermaye sahibi “diğer dünya” ( ki içlerinde bu ülkenin firmaları da var ) gündeminize belki bu şarkıyla daha hızlı girer. İnsanlığın, doğduğu topraklara yaptıkları belki bu şarkıyla aklımıza daha iyi kazınır. Ha son olarak Tribal Wars, Leaders ve Land Of Promise’de mükemmel şarkılar.

Nails – Unsilent Death

Nasum çoktan dağıldı ama ortalık Nasum gibi çalan, söyleyen gruptan geçilmiyor. Mumakil, Rotten Sound gibi “takipçi”leri geçtim Napalm Death’in bile zamanında “Nasum gibi şarkılar yapmak istiyoruz” dediğini göz önüne alırsak, grubun etkisini az da olsa anlatmış oluruz herhalde. Gerçi düşününce Napalm’in bunu söyledikten sonra gidip Voivod riflerini death metale uyarlayarak kendi çapında başka bir devrime girişmesi de ayrı bir olay. Büyük grubun farkı işte… Neyse konu Nails. Nails ilginç bir şekilde bir sürü klas Nasum rifinin üstüne çok sıradan ve sadece bizim ülkenin gruplarında duyabileceğiniz 1-3-2-4 riflerini katarak değişik bir başarıya imza atmış. Mükemmel bir verseden sonra tam bir liseli grup bridge’i eşliğinde yine mükemmel bir nakarata geçiş yapabiliyorsunuz şarkılarda. Aslında bu durum sadece bir iki şarkıda var ve bu gözüme çok battı diye grubu yerin dibine batırmamalıyım çünkü bu 14 dakikalık grind-thrash saldırısı gerçekten kendini dinletmeyi başarıyor. Ama eğer siz artık milyar tane tribute grubundan baydım, sıkıldım ve orijinal olmayan hiçbirşeye elimi sürmek istemiyorum derseniz, anlarım.. Gerçekten güzel şarkılar var, bi şans verin lan. En azından şu sıralar ortaya çıkan her grup gibi türlerinin yanına “sludge stoner bak kafa yapar ehe” gibi yeni trend türlerden yazmamışlar ve oralara bulaşmamışlar. Herkes sludge oldu akadaş. Kafası karıştı metalcinin.

Nachtmystium – Addicts : Black Meddle Part II

Black metal’in son beş altı yılda aldığı şekil şemal çok garip. Rock n Roll’un ekstrem bir üst modeli olarak kariyerine başlayıp thrash sularından beslenen ve daha sonra death metal ile grindcore’un arasında bir yerde kendine sağlam bir rütbe edinen bu kimi zaman sofistike kimi zaman da saçma sapan ( bakınız “yeni nazi bm akımı”, bu ne lan ) olabilen insanların bir arada aşık attığı alt türün en güzel yanı kült örnekleriyle kırk yıl sonra bile aklınızı alabilecek kadar derin ( Venom, Bathory, Darkthrone ), yeni gruplarındaki deneysellik merakıyla zevke getirecek kadar da yenilikçi olabilmesi ( bkz. Nachtmystium ). Black metali Star TV haberlerindeki Cradle Of Filth klibi ve Dimmu Borgir’in hiç bitmeyen klavye partisyonları olarak hatırlamak istemeyenler için karşımızda mükemmel bir albüm duruyor. Standart bir Manics, The Cure ya da U2 rifinin black metal sınırlarına sokulabilmesinin yegane formülü onu alıp mid tempo heavy metal rifleriyle harmanlamaktan geçiyor. Nacht, bunu fark etmiş olacak ki, Amon Amarth’da beni sıkıntıdan öldüren ne varsa onları atıp yerlerine indie gruplarının şarkı düzenleme mantığındaki kuralları uyarlamış. Sonuç en azından albümün yarısından fazlasında gayet başarılı. E arada altta duyulan bir Killing Joke rifinin üstünde “savaşa koşuyoruz biz gelince kaçın laaan” tarzı bir nara duymak komik de olsa, fikir başarılı, uyarlama başarılı, sonuç başarılı.